Toplumsal olarak değer birliği üzerinde mutabakat yaptığımız her aracı bir para unsuru olarak kullanabiliriz. Nakitsiz yaşama
giden yol da bu temel kabul üzerine kurulabilir. Bugün, kazandığımız parayı teorik olarak hiç elimize almadan yaşantımızı
sürdürebileceğimiz bir teknolojiye sahibiz. Banka ve kredi kartları ile yapılan işlemlerde güven unsuru neye dayanır? POS
makinelerinden çıkan bir adet kağıt parçasına mı? Yoksa bu teknolojiyi mümkün kılan bankacılık altyapısı ve bu altyapıyı
denetleyen devlete mi? Bitcoin gibi kripto para birimleri, farklı bir kulvarda kendilerine yol açıyorlar. Herhangi bir düzenlemeye tabi
olmayan, merkezi bir kontrol birimi olmayan bir yapıya sahipler. Ancak bu kitapta anlatılan Blockchain teknolojisinin sunduğu
mutabakat yapısı ve mutabakat süreci ile eşsiz birer kayıt olarak karşımıza çıkıyorlar. İlk kez Satoshi Nakamoto’nun geliştirdiği
enflasyondan arındırılmış sınırlı üretim kapasitesi sayesinde bu eşsiz veri kayıtları ilgi görüyor. Eğer bir gece dünya üzerindeki
tüm iletişim ağları çökecek olsa, bu değerin elbette bir karşılığı kalmayacaktır ancak aynı durum merkezi kontrol birimleri
tarafından üretilen resmi para birimleri için de geçerlidir. Bitcoin küresel ölçekte bir mutabakat siteminin kurulmasını sağlamıştır ve Bitcoin benzeri diğer kripto para birimleri de bunu sağlamak için gayret göstermektedir. Bu yapının ilgi çekmesi anormal bir durum
değildir, ancak bir önceki bölümde ele aldığımız gibi pek çok faktörün devreye girmesi ile insanların çalışmak yerine kısa yoldan
zengin olma arzusu, onların Bitcoin ve benzeri kripto paralara bir rant aracı olarak hücum etmelerini doğurmaktadır. Pek çok
insan için Bitcoin’in teknolojisi hiçbir anlam ifade etmiyor. Onlar için önemli olan, bugün yatırdıkları 1.000 doları bir ay sonra 2.000
dolar yapabilmek önemli.