X

Lütfen Ülke (Bölge) Seçiniz

Türkiye (Türkçe)Türkiye (Türkçe) Almanya (German)Almanya (German)
X
X

Lütfen Ülke (Bölge) Seçiniz

Türkiye (Türkçe)Türkiye (Türkçe) Almanya (German)Almanya (German)
X

Temel Kavramlar; Veri Nedir?

AnasayfaYazılarBlockchain TeknolojisiTemel Kavramlar; Veri Nedir?

Blockchain teknolojisini anlamak için bazı temel kavramlar konusunda kafamızda soru işaretleri kalmaması gerekiyor. Bu
sebeple bu bölümde Veri, Veri Tabanları, Ağ Teknolojileri ve Kriptografi gibi kavramların kısaca tarihsel gelişimlerine ve
günümüzdeki modern karşılıklarına göz atacağız. Eğer bu kavramlar konusunda bilgilerinize güveniyorsanız bu bölümü
atlayarak zaman kazanabilirsiniz. Ancak satır aralarında dikkatinizi çekecek bilgileri kaçırmamak adına okumanızı tavsiye
ederiz. Başlayalım;

1.2.Veri Nedir?
İngilizce ve Latince dillerinde aynı kelime olarak karşımıza çıkan ve artık günlük yaşamda da dilimizde normalleşmeye başlayan
“data” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. İşlenmemiş, ham bilgi parçacığına verilen isimdir. Wikipedia’da yer alan açıklamalar ile
ilerleyecek olursak veriler; ölçüm, sayım, deney, gözlem ya da araştırma yolu ile elde edilmektedir. Ölçüm ya da sayım yolu ile
toplanan ve sayısal bir değer bildiren veriler nicel veriler, sayısal bir değer bildirmeyen veriler de nitel veriler olarak
sınıflandırılmaktadır. Her sembolik gösterim gibi, veri de belirli bir nesne, birey ya da olguya ilişkin bir soyut ifadeler kümesidir. Bir
verinin tek başına bir anlamı ve işlevi bulunmaz. Veriler toplandıktan sonra gruplanarak, sıralanarak ve özetlenerek, elle ya da
bilgisayarla işlenip enformasyona dönüştürüldüklerinde anlam kazanırlar. Böylece, ait oldukları unsuru açıklama gücüne kavuşur
ve problem çözme ya da karar verme gibi bir amaca hizmet edebilecek duruma gelirler.4 Kayıtlı olmayan verileri ise konuşma
esnasında aktarılan kelimeler, müzik notaları veya bir deniz fenerinden görsel olarak iletilen mesajlar olarak ele alabiliriz. Bu tarz
veriler vericisi ile alıcısı arasında transfer edildikten sonra varlıklarını kaybetmektedirler. Düşünülenin aksine veri sadece insanlar
tarafından üretilmez. Kayıt altına alamadığımız güneş patlamalarından kaynaklanan kozmik ışınlar ve atomların etrafında dönen
elektronlar gibi milyonlarca farklı veri evrende sürekli olarak üretilmektedir. Bundan daha ilginç olanı ise hayatın temelini oluşturan
genetik kodlamalar yani DNA insanlığın elinden çıkmamış, hücreler arasında kopyalanarak çoğaltılabilen ve belirli şartlar altında
vericisi ve alıcısı arasında transfer edilerek yeniden oluşturulan en temel veri kayıtları arasında yer alır. İnsanlık tarihine ait
bulunabilmiş en eski kayıtlı veri, M.Ö 12 binli yıllarda bir maymun kemiğinin üzerine atılan çentiklerdir. Günümüze kadar ulaşmayı
başaran bu örnek, Afrika’nın aynı isimli bölgesinde bulunduğu için Ishango kemiği olarak isimlendirilmiştir. Ishango kemiği, bugün
Belçika Kraliyet Doğa Bilimleri Enstitüsünde koruma altında sergilenmeye devam ediyor. Yazının keşfedilmesi ile birlikte veri

kayıtlarının hızla arttığına ve insanlar arasında aktarılan bilgi miktarının çoğaldığına şahit oluyoruz. Günümüzün modern veri
merkezlerinin atası kabul edilebilecek büyük bir kütüphanenin ise ilk olarak M.Ö. 330 yılları civarında Büyük İskender tarafından
kurulduğunu biliyoruz. Bünyesinde 150 bini aşkın ciltten oluşan, toplamda 900 binden fazla el yazması eserin yer aldığı bu kadim
kütüphane, maalesef 391 yılında yakılarak yok edilmiştir. Uzun yıllar boyunca el yazmaları şeklinde kaydedilen veriler, 593 yılında
Çin’de tahta oyma yöntemi ile geliştirilen ilk matbaa aracılığı ile daha hızlı çoğaltılabilir hale gelmiştir. Metal harfler kullanan ilk
modern matbaa ise 1450 yılında Almanya’da Almanya’da Johannes Gutenberg tarafından geliştirilmiştir. Verinin insanların
kontrolünde makine diline dönüşmesi ise 1801 yılında Fransız bir mucit olan Joseph Jacquard’ın karton plakalar üzerinde delikler
açması ile gerçekleşir. Jacquard tarafından icat edilen delikli kart metodu 1832 yılında Rusya’da Semen Korsakov tarafından,
verinin depolanması ve hızlı şekilde bulunması için, Homeoskop adı verilen bir cihaza dönüştürülmüştür. Delikli kartlar ile verinin
işlenmesi, 1950’li yıllara kadar popülerliğini korumuş bir yöntemdir. NASA ilk insanlı uzay uçuşunun temellerini oluşturacak
hesaplamaların bir kısmını delikli kartlar ile programlanan bilgisayarlar aracılığı ile gerçekleştirmiştir. Ancak, delikli kartların çok
fazla yer kaplaması nedeniyle alternatiflerin aranmasına başlanmış ve ilk olarak 1950 yılında, UNITYPER isimli ABD merkezli bir
şirket tarafından, bilgisayarlar için manyetik depolama sistemi geliştirilmiştir. Manyetik depolama sistemleri, uzun yıllar boyunca
finans ve bankacılık sektöründe de kullanılan UNIVAC bilgisayar sistemlerinin en önemli bileşeni olmuştur. Manyetik şeritlerde
veri depolama teknolojisinin 1951 yılında UNIVAC ile birlikte ticari olarak bilgisayar dünyasıyla buluşmasının ardından, IBM 1960
yılında, ilk 8 inç büyüklüğündeki disketi (Floppy Disk) geliştirmiştir. Bu dönemden sonra çok farklı standartlarda disketler
üretilmiştir. 1990’lı yıllarda CD teknolojisinin hayatımıza girmesi ile birlikte manyetik diskler yerlerini optik depolama ünitelerine
bırakmış, 1995 yılından itibaren ticari CD kaydedici cihazlar ofis ve evlere girmeye başlamıştır. Bu geçiş döneminde disketlerde
1,44 MB gibi kapasiteler konuşulurken, CD’ler ile birlikte bu miktar 600 MB’ın üstüne çıkmış ve dijital depolamasında devrim
niteliğinde bir adım atılmıştır. 90’lı yılların sonuna doğru popüler hale gelmeye başlayan bir diğer teknoloji ise Evrensel Seri Yolu
(USB) üzerinden bilgisayarlarımıza bağlanan flash bellekler olmuştur
90’ların sonundan 2000’li yılların ortalarına kadar önce disk başına 4,7 GB veri depolayan DVD ve sonrasında çok daha yüksek
kapasitelere sahip Bluray optik diskler hayatımıza girse de USB teknolojisinin yeni versiyonları ve kapasitesi sürekli büyüyen flash
bellekler ile birlikte 2010 ve sonrasında artık bilgisayarlardaki optik disk sürücüler bir standart olmaktan çıkmıştır. İnternetin de
yaygınlaşmasıyla daha yüksek kapasiteye sahip dahili sürücüleri, USB 3.0 ve üstü bağlantı standardına sahip veya ağ üzerinden
kullanılabilen harici disk üniteleri tamamlar hale gelmiştir. 2005 ve sonrasında hayatımıza giren bir diğer önemli veri depolama
aracı ise Bulut (Cloud) kavramı ile internet üzerinden sunulan servisler olmuştur. 2006 yılında Amazon Web Servisleri (AWS)
tüketicilere sunulmuştur. Bu servisleri kullanarak hızla popüler hale gelen bulut depolama çözümü Dropbox servisi ise 2007
yılında hizmete girmiştir. 2010 yılından itibaren, hiçbir fiziksel bileşen içermeyen SSD (solid state disk) depolama teknolojisi,
bilgisayarlarda önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Günümüzde bulut servisleri teknolojik ürünlerin vazgeçilmez standart
parçaları haline gelmiştir.


Top